Temmuz 2014 itibarıyla 23 yıllık bankacılık kariyerimi sonlandırarak, eğitim ve danışmanlık alanında çalışmaya başladım. Bu alanda yaklaşık 5 yıldır yaptığım çalışmalar sonrası edindiğim bazı deneyimleri paylaşmak istiyorum.
- Danışmanlık Ülkemizde kıymeti yeni yeni anlaşılmakta olan bir meslektir.
Özellikle kriz dönemleri, Şirketlerin yaşadığı ve yıllardır bir türlü çözüm bulamadığı kronik sorunlar insanları konunun uzmanlarına yönelmek zorunda bırakmaktadır. O halde danışmana ihtiyaç ilk olarak kronik sorunlara çözüm ihtiyacı ile ortaya çıkmaktadır.
Örneğin; Yıllardır faaliyette olan ve hiçbir bankada doğru düzgün kredi limiti çıkartamamış olan bir firmaya gidersiniz. Sözleşmenizi imzalarsınız. Kısa sürede güzel bir limit çıkartırsınız. Anlaşmanız gereği elde ettiğiniz başarı oranında komisyonunuzu alırsınız. Buraya kadar her şey normal gelişir.
Sonrasında, firma nedense kendini kötü hisseder, “demek ki bize kredi çıkıyormuş, boşuna para ödedik, aslında danışmanın bilançoda yaptığı düzeltmeler benim aklıma daha önce gelmişti, vs “ gibi düşüncelere kapılır. Çoğunlukla buna benzer firmalar zora düşmediği takdirde sizi bir daha aramaz. Aradaki ilişki, firmanın ancak işinin halledilmesine kadar sürer.
- Biz millet olarak danışmana, bilgiye para ödenmesi gerektiğini maalesef halen idrak edemedik.
Bizde herkes her konuda uzmandır ve her konuyu çok iyi bilir. Egoyu aşmak çoğu zaman çok zordur. Hâlbuki herkesin uzmanlık alanları farklıdır ve buna saygı duyulmalıdır. Herkesin farklı uzmanlık alanlarından faydalanmayı bilmek bizi başarıya götürür.
- Bizim tartışmalarımız genelde kahvede takım tutan taraftarların tartışmaları seviyesindedir.
Futbolda kurallar bellidir, maç bittikten sonra skoru değiştirmek mümkün değildir. Buna rağmen TV programlarında saatlerce sonuçlanmış maçları tartışırız. Tuttuğumuz takımları başarılı göstermeye çalışırız.
Aynı şekilde iş hayatında verdiğimiz kararların doğru olduğuna karşımızdaki insanları ikna etmeye çalışırız. Halbuki, herkes takım tutar gibi kendi pozisyonuna sıkı sıkı sarılmak yerine karşısındaki uzmanın görüşlerini anlamaya çalışsa, egosunu bir tarafa bıraksa ve bağcıyı dövmek yerine üzüm yemeye odaklansa daha iyi olmaz mı?
- İnternet ve sosyal medyada yalan yanlış ve eksik bilgileri görüp bilgi ve tecrübenin bedava olduğu ya da olması gerektiği inancına kapılıyoruz.
İnternet mecrasında gördüğümüz tüm bilgiler bedava değildir. Bizlerin daha fazla tüketmesi için gizli ve açık reklamlar ile doludur. İnternet ve sosyal medyanın en önemli amaçlarından birisi de budur.
- Pek çok deneyimsiz insan, bir kitap okur ve o konunun danışmanı olduğunu zanneder.
Sizinle çalışacak danışmanların profesyonel iş yaşamları, eğitimleri, deneyimleri ne seviyede, bunu çok iyi irdelemek gereklidir.
Ortalıkta o kadar çok danışman vardır ki, gerçekten danışmana ihtiyacı olan insan kime başvuracağını çoğu zaman bulamaz. Böyle durumlarda her zaman devreye girdiği üzere, tanıdık tavsiyesi ile karar verme yoluna gideriz.
- İnsanlar danışmanın yalan söyleyenini sever. Kimse kendisine doğruların söylenmesinden hoşlanmaz.
Buda vazgeçmek zorunda olduğumuz özelliklerimizden birisidir. Gerçeklerle acı dahi olsa yüzleşmeden, sorunun gerçek boyutlarını görmeden, sebeplerini tespit etmeden çözüm üretmek imkânsızdır. Bu nedenle Sizi dürüstçe eleştiren insanları el üstünde tutun, eleştirilerin üzerinde ciddi bir şekilde düşünün. Bizi güçlendirecek ve sorunlarımızı çözecek olan bu yapıcı eleştirilerdir.
- İyi, en iyinin düşmanıdır.
Çoğu zaman ilk aşamada ucuz olan çözüme kapılırız. Oysa bazen pahalı görünen çözüm çok daha ucuzdur.
Örneğin, lastik alacaksınızdır, bazen en ucuzunu almaya karar verirsiniz. Zannedersiniz ki, ödediğiniz para daha azdır. Hâlbuki daha kaliteli bir lastik ile 60.000 km güvenli bir şekilde gidebilirsiniz. Oysa ucuz lastikte hem yol tutuşu çok kötüdür, güven vermez, hem fazla km yapamazsınız ve kısa sürede yeniden lastik almak zorunda kalırsınız.
- Çalışacağınız danışmanların sizinle aynı vizyonu ve hedeflere ulaşmadaki kararlılığınızı paylaşmaları çok önemlidir.