Bundan 4 yıl önce, orta ölçekli bir bankada şube müdürü olarak çalışıyordum. Her yıl alışılageldiği üzere müdürler toplantısı için Antalya’da 5 yıldızlı bir otele çok sayıda bankacı hep beraber gitmiştik. Toplantının açılış konuşmasını yapan CEO’muz beş yıldır bu toplantılarda açılış konuşmasını yaptığını, değiştirmeyi çok istemesine rağmen her sene aynı cümleyi tekrarlamak zorunda kaldığını ifade etti. Hiç değişmeyen o cümle şöyleydi : “gelecek yıl, bu yıldan çok daha zor olacak”
Yakın geçmişe baktığımızda bankalar bugüne göre çok mutluydu. Hiçbir sektörde olmayan karlar gerçekleştiriliyor, Yurtdışından yatırımcılar bu karlı sektörden pay sahibi olabilmek için çok yüksek meblağlar ödüyor ve Türkiye de banka sahibi olabilmek için her şeyi yapıyorlardı. Banka sahipleri satmaya isteksiz davranıyorlar ve çok yüksek fiyatlar istiyorlardı. Çoğu zaman istedikleri paraları alıyorlardı.
Çok yüksek kar edilen bu dönemde şube müdürü olarak çalışırken, genç bankacı arkadaşlarımla konuştuğumuzda, “bunun çok uzun sürmeyeceğini, bu karları bankalara yedirmeyeceklerini “ söylüyordum. Her sene 75-80 yeni şube açılırken, bunun onlar için çok keyifli günler olduğunu, fakat çok uzun sürmeyeceğini, işler tersine döndüğünde açılan şubelerinde aynı hızla kapatılacağını biliyordum.
Örneğin; Bankalar Caddesi Şube Müdürü olduğum dönemde basit bir hesap yaptım. O zamanki kar marjları ile 17 milyon TL rotatif kredi kullandırımından elde ettiğim karı, 1 milyon TL Artı Para kredisi kullandırdığımda elde edebiliyordum. Ekibi topladım ve onlara “Sizden karlılık için tek isteğim var; 350.000 TL olan KMH riskimizi yılsonu 1.350.000 TL’ye çıkartmanız” dedim. Sonrasında, içinde KMH ve Şirket Kredi Kartı limiti olmayan hiçbir kredi teklifini onaylamadım.
Ekibimiz buna inandı, 8 yıldır karlılıkta büyük problem yaşayan şubemiz ilave çalışmalarla birlikte kar hedefini her yl %100 gerçekleştirdi ve birlikte çok başarılı 2,5 yıl geçirdik. Bankadan ayrıldıktan sonra, ekibimiz bozuldu, yeni gelenler çok riskli bir piyasa olduğundan çok başarısız oldular. Şube sürekli zarar etmeye başladı. Oysa şartlar sürekli olarak değişir, değişen şartlara karşı sürekli akılcı tedbirler almak şarttır.
Her şey aylık % 5-6 seviyelerinde olan kredi kart gecikme ve KMH faizlerinin, aylık % 2 civarında sınırlandırılması ile başladı. Öncesinde bankalar çok mutluydu. En çok parayı gecikmeye giren ve KMH kullanan müşterilerinden kazanıyorlardı. Yıllık faiz % 60 ları buluyordu. Tefecide bile bu kadar yüksek faiz uygulanmıyordu.
Hatta bazı bankalar müşteri score puanlarını çok düşürüp önüne gelene kredi kartı ve bireysel kredi veriyorlardı. Mantık şuydu: Takibe atılan kredi tutarı % 4 seviyelerinde, nasıl olsa gecikmeye giren müşterilerden aylık % 5-6 fahiş faiz alıyorum. Her halükarda bu işten kar ederim. Bu mantık uzun süre çok işe yaradı ve bazı bankalar doğru düzgün bankacılık yapmadan, risk değerlendirmesi yapmadan, önüne gelene kredi vererek çok yüksek karlar elde ettiler.
Gerçek bankacılık bu değildi. Yapılan yanlışların bedeli bir gün elbet ödenecekti. Öylede oldu. Düzenleyici kurullar tarafından aylık kredi kart faizi ve KMH faizleri % 2 ler civarında sınırlandırıldığında, gecikme faizleri düşürüldüğünde bu bankaların düşünce sistematiği artık işlevsiz kalmıştı. Deniz bitmişti ve üst düzey yöneticilerde moral sıfıra indi.
Bankacılık özelliği itibarıyla kamu görevi ve bir ülke açısından son derece önemli bir sektördür. Bu nedenle bankalar bankacılığı etik kurallara ve bankacılık teamüllerine uygun yapmak zorundadırlar. Bankacılığa başladığımızda bize “basiretli tüccar “ gibi davranma yükümlülüğü öğretilirdi. Bankalar kanununda da bu var.
Buna en iyi örnek Bankalar Caddesi Şube Müdürü olarak 2,5 yıl çalıştığım Denizbank’ın kurucu genel müdürü Hakan Ateş’tir. Hakan Bey banka kurulma aşamasındayken Zorlu’ya el yazısı ile bir mektup yazar. Bu mektupta bankanın kuruluş ve işleyiş temel prensipleri yazılıdır. En önemli maddelerden birisi “Bankanın asla varlıklarının % 20 sinden fazla hazine bonosu ve devlet tahvili bulundurmayacağı” şeklindedir.
Bu temel prensip Denizbank’ı 2001 krizinde zarar görmekten koruyan ve krize likit bir şekilde girip krizi büyüme fırsatı olarak kullanmasını sağlayan prensiptir. Kriz ve yanlış yönetimlerden dolayı batan bankaların şehrin en işlek merkezlerindeki en iyi şubeleri personelleri ile birlikte Denizbank’ a bu sayede katılmıştır. Denizbank organik büyümesinin ilk atılımını tüm büyük bankaların batmamak için yaşam savaşı verdiği 2001 krizinde gerçekleştirmiştir.
Bankaların Genel Müdürlüklerinde çalışan üst düzey yöneticiler, genç bankacılar, şube çalışanları bugün kar elde etmenin her geçen gün zorlaştığı sıkıntılı bir dönem yaşıyorlar. Hissedarlar doğal olarak yatırdıkları paranın karşılığında kar elde etmek istiyorlar. Bunu sağlayamayan yöneticinin yerinde kalma şansı yok. Stres çok büyük.
Buna rağmen; sağlam durmak, kendini kurtarmak için diğer iş arkadaşlarını ateşe atmamak ve sağlam bir karakter gerekiyor. Kolay düşünen, zor yaşar.
İnovasyon ve yaratıcılık başarı için çok gerekli ve önemlidir. Öte yandan, Bankacılık mesleğinde işin kolaycılığına kaçmak, etik davranmamak, dürüst olmamak belki kısa vadede böyle davrananları ödüllendiriyor gibi görünse de uzun vadede buna izin veren bankaların başlarına büyük problemler gelmiştir ve ilerde de gelecektir.
Son söz: Anlamlı bir hayat için zenginlik ve şöhret değil “kişilik” önemlidir.
Tüm bankacılara işin kolaycılığına kaçmadan, etik değerlere gereken önemi vererek, inovasyon ve yaratıcılığı ödüllendirerek kazanılan başarı dolu günler dilerim.
Bülent İlkehan
www.argusdanismanlik.com