Araştırmacılar para kazanmaktan çok, kendi koydukları başarı standardına ulaşmaya çalışan, bu sırada kendilerine güvenerek, sosyal baskılara ve diğer etkenlere boyun eğmeden sorumluluk alan kişilerin en yüksek başarı güdüsüne sahip olduğu sonucuna varmışlardır. Başarı güdüsü çok olan kişiler başarıya ulaştıklarında dahi bazen bunu yeterli bulmayabilir saptamasına ulaşmışlardır. Peki, başarı güdüsü bizi başarmaktan koparıp başarı korkusuna sürükleyebilir mi?
Aslında başarı korkusunun başarısız olma korkusundan pek farkı yoktur. Çünkü her ikisi de kişiyi ulaşmak istediği hedeften uzaklaştırır. Biri, başaramazsam endişesi ile vazgeçirirken; diğeri ya başarırsam endişesi ile insanı durdurur.
Başarırsam ne olur? Bu sorunun yanıtı kişiye göre değişebilir. Bazen başarısız ama sevdiğiniz, değer verdiğiniz insanların içinde olmak, başarırsam bu grupta kalamam endişesini getirir. Bazen başarılı insanlar gibi olup değişmekten korkarsınız. Böylece başarabileceğiniz şeylerden uzak durmaya, ertelemeye bir anlamda kendi başarınızı baltalamaya başlarsınız. Çevrenizde başaracağınıza inanan insanlar niçin böyle yaptığınızı ve korkunuzu bir türlü anlamazlar.
Çatışmalardan ve değişimden kaçmak, başarı korkusunun nedeni olabilir. Kendi kendinizi başarmak için yeterince iyi olmadığınıza ikna edebilirsiniz. Hatta kendinizi başarıyı hak etmediğinize bile inandırabilirsiniz. Böylece başarının size sorun getireceği, yalnız kalacağınız, eleştirileceğiniz düşünceleri bir korku olarak yolunuzda duracaktır.
Kişi, genelde bulunduğu konumu ve ortamı “alıştığı için” güvenli bulur ve değişime direnç göstermesi doğaldır.
Aslında insan iki koşulda değişimi kolayca göze alır:
- Değişimin getireceği yeni koşulların kendisi için yararlı olacağından kesinlikle eminse ya da
- İçinde bulunduğu koşulların kendisi için zararlı olduğundan kesinlikle eminse!
Başardığı zaman her şeyin daha iyi olacağının garantisi yoksa ve olasılıkları tahmin bile edemiyorsa, genel prensip geçerli olur: “Sakın bilmediğin suda yüzme!”
Kişiler için geçerli olan bu prensip acaba, bir şirkette çalışanlar tarafından da içselleştirilip, başarılı iş yapanlara karşıda uygulanıyor olabilir mi?
20 yıllık bankacılık hayatımın en zor ve aynı zamanda en başarılı geçen yılları bir bankanın Bankalar Caddesi Şube Müdürü olduğum yıllardı.
Enteresan bir şekilde, ekibimle beraber büyük bir başarı öyküsü yazdığımız dönem, başarı ile doğru orantılı en fazla eleştiri aldığım dönem oldu.
(Bunun türlü sebepleri olabilir; bir üst yöneticim beni koltuğuna tehdit olarak görebilir, bölge müdürüm benim giden eski bölge müdürünün adamı olduğumu sanabilir, bireyselden sorumlu GMY onun için yeterli katkı yapmadığımı düşünebilir, bankanın üst yönetiminde farklı olaylar gelişmiş olabilir, vs. Bunlar bu yazının konusu değil.)
2014’den itibaren eğitim sektöründe çalışıyorum. Çok başarılı eğitim projeleri yaptık. Mesela bir bankaya hazırladığımız eğitim projesi ile TEGEP zirvesinde jüri özel ödülünü aldık. Normal şartlarda beklenen, bu bankanın bize dört elle sarılması ve daha fazla başarılı projeler yapmamızı istemesidir değil mi? Tam tersi oldu, bu başarıdan sonra haset insanlar devreye girdi ve bu bankadan uzun bir süre yeni eğitim alamadık. Sonra çok ciddi bir eğitim ihtiyaçları olduğunda, bizim yapacağımızdan emin oldukları için zorunlu olarak bize yeniden geldiler. Sonra yine yok oldular.
Başka bir bankaya 1 yıl süren çok yoğun ve çok başarılı bir eğitim yaptık. Hatta Şube Müdürleri telefon açıp; “Elemanımız bambaşka bir insan olarak döndü eğitimden” diye bize teşekkür ediyorlardı. Operasyon Yönetimi, Eğitim Müdürlüğü, katılımcılar herkes çok mutluydu. Büyük bir başarı hikâyesiydi. Sonrasında tek bir eğitim alamadık bir daha o bankadan.
Örnekler arttırılabilir. Fakat benim çıkarımım, biz başarıdan ve başarılı insanlardan korkan bir milletiz. Onun için kamu ve özelde yönetici kadrolarında hep vasat insanların oturmasını tercih ederiz. Başarılı ve zeki insanı sevmeyiz, bizde rahatsızlık duygusu uyandırır. Bu adam bir şeyleri değiştirmeye kalkar rahatımız bozulur diye düşünürüz belki de.
Bu konuda geçmişte söylenen ”Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz” sözü son derece doğru bir tespit sanırım.
Bütün bunlara rağmen pek çok insan hala başarıyı kovalamaya devam edecek. Çünkü bu, içlerinden gelen ve engelleyemeyecekleri çok güçlü bir duygudur.
Yeni yılın başarı ve mutluluk getirmesi dileğiyle,
Bülent İlkehan
www.argusdanismanlik.com